hassiktir, sabah 9 olmuş! siktiğimin alarmını yine kapatmışım, işe geç kalıcam! amına koyayım o kadar içersem olacağı bu. hızlıca kaka, duş... hah, sonunda. lan?! anahtarlar? tabii ki yine mutfak tezgahının üstünde... şu anahtarlıklı tirbuşon olayı hiç iyi olmadı. neyse, hadi hadi hadi! vapur kaçıyor!
-
(derin bir nefes alır) sabahları denizin kokusu var ya... mis, mis! tabii siz sadece okuduğunuz için çok anlamıyorsunuz. vapurdayım ve muhtemelen patron bu sefer anamı sikecek. aa, bu arada tanışmadık. ben yusuf. 45 yaşındayım. bir holdingin muhasebe departmanında çalışıyorum. paraya para demiyorum! daha çok gelir, gider falan... taliplerimi bekliyor, yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum. nasıl şaka? bu amına koduğumun yazarı iyi şakaları kendine saklıyor anlaşılan. neyse. hazır yoldayken size bir hikaye anlatayım. yoksa başka türlü zaman geçmeyecek. hikayemizin kahramanı... hayır ben değilim. hayır, hayır! ben bu hikayede yan karakterim. hatta karaktersizim. gerçi bu eski karımın iddiası ama... hikayemizin kahramanı, mete bey. diğer bir isimle profesör or. ya da mahalleli olarak taktığımız isimle orrrrospu çocuğu!
-
şimdi bu orrr... yani profesör or, saygın bir üniversitenin genetik bilimleri bölümünde çalışıyordu. severdik de kendisini. üniversite hastanesinde işimiz düştüğünde bir telefonla falan çözüyordu her şeyi. profesör, sokağın girişinde eski, dubleks bir evde kalıyordu. arada bahçesiyle uğraşıyordu... bak hiç de sormadım o maaşla evi nasıl aldı diye. muhasebeci adamım sözde. ah ulan... ama yani nereden bilebilirdim? hastanede işimiz oluyor, koşuyor. mahallenin kedisine, köpeğine evinde bakıyor. evsize bile evini açmışlığı var. adam yürüyen iyilik meleği yahu! herif tüm bunları yaparken gidip bir de ona ''eeee dohtur bey, nirden geliyor bu değirmenin suyu? mafyasın ellaaam?'' mı diyecektim? ellaam dediğime takılmayın, anne tarafım kayserili. hani muhasebe, para, kayseri? ııh-ıııh gayseri... yazara da takılmayın. dediğim gibi işte, bu kadar iyiliği yapan birine toz konduramıyor insan. gerçi evine giren kediler, köpekler, evsizler, adamın evinden çıkabildi mi? çıkamamışlar. biz de hep sonradan öğreniyoruz. aslında gözle görülür bir azalma olmuştu sayılarında ama...
-
bir gün şekil yapmaya şu değişik isimli kafelerden birine gittiğimde duydum ilk olayı. hatta profesör or da oradaydı. açıkçası anlatılanları siklemedim. neymiş efendim, gençlerden biri gecenin dördünde profesörün evinin önünden geçerken bir ses, çıtırtı falan duymuş, sonra kafasını bir çevirmiş na' böyle dinozora benzeyen bir şey! yok ejderha amına koyayım! ulan dedim, herifin kafa nasıl taşşak olduysa bir şey görmüş, onu da dinozora benzetmiş. malum, elini sallasan torbacıya denk geliyor. herkesin kafa da leyla ya hani. valla umursamadım. profesör or biraz umursamış ama. bak, asıl ne oluyor. aradan 1-2 hafta geçiyor, genç ortalıkta yok. hatta yine bir gün kafede onun arkadaşlarına laf attım ''nerede sizin dinozor adam?'' diye. ''yok abi, ne telefonla ulaşabiliyoruz ne de başka bir şeyle. sanki yer yarıldı da içine düştü'' dediler. sonradan anladık ki bu dedikleri kısmen doğru.
-
başka bir gün, mahallenin 35 yıllık kasabı nuri amca. oğlunun anlattığına göre bir gece onun toptancısı mı ne varmış, mal getirmiş. mal dediğim de et işte. nuri amca o malları depoda düzenlerken sabah olmuş. oğlu dükkana gittiğinde bir bakmış ki babasının yarısı yok. yemişler la adamı! kulağımıza geliyor, rahmetliyi gören komiser ''höh! resmen dinozor yemiş amına koyayım'' demiş. amına koyayımı ben ekledim. artık bir hukukumuz var ne de olsa. komiser gayet nazik yoksa... kamera kayıtlarına falan bakıyorlar, belli bir saate kadar her şey var. sadece olay anı yok. bir de nuri amca'nın yarısı tabii ehehe... tövbe estağfurullah, rahmetlinin arkasından... polis olayı çözemiyor, mit işin içine giriyor. mit bi' yerde takılıyor, cia'den destek istiyor. cia yetmiyor, interpol. o, bu, şu... millet zaten olayların korkusundan dışarı çıkamazken bir de bizim mahalleye sokağa çıkma yasağı geliyor. aha dananın kuyruğu da orada kopmaya başlıyor.
-
abi ilk hafta herkesin erzağı var ya, kimsenin aklına kolay kolay alışveriş yapmak gelmiyor. ikinci hafta yavaştan erzaklar bitiyor tabii. yetkililer de izin veriyor şu saatte alışverişe çıkabilirsiniz diye. herkes eksiğini gediğini alırken bir kişi yalnızca et alıyor. profesör or. önce rahmetli nuri amca'nın artık oğlunun işlettiği kasabın etlerini alıyor, sonra diğer marketlerin. et yüzünden kasada, tezgahta konu komşuyla kavga ediyormuş herif! olay polise gidiyor ama polis, olayın çok üstüne gitmiyor. herkesin kendi parası sonuçta. mahallenin etleri bitiyor, herif sonra tavukları alıyor. eşeğin sikini bulsa onu da alacak amına koyayım derken haliyle tavuklar da bitiyor. bir süre her şey sakin. sonra bir gece bir gürültü kopuyor... bak anam avradım olsun şu yaşıma geldim öyle bir ses duymadım. dedim ya savaş çıktı ya deprem oluyor. pencereden dışarı bir baktım, profesörün evinin üstünden bir uzay gemisi ciuv ciuv ciuv diye uçuyor. var ya, öyle bir hızla gözden kayboldu ki... te anasının amına gitti.
-
yetkililer falan profesör or'un evini bir araştırıyorlar, ki bu sefer nasa masa da var. bizim gezeravcı bile gelmiş haha! neyse, herifin evinin arka bahçesi mezarlık, mezarlık! yığınla kemik çıkıyor. işte mahallenin kedisi, köpeği, evsizi... hatta bir süre sonra test yapıyorlar, dinozor gördüm diyen genci de oraya gömmüş şerefsiz. ama o öldürmemiş. nereden mi biliyorum? giderken evine not bırakmış orrrrrrospu çocuğu. biz, dünyalılara bir mesaj.
-
neymiş efendim, kendisi 66 milyon yıl önce yanlışlıkla dünyaya çarpan meteorun kaptanıymış ve çarptığı anda tüm dinozorların anasını bellemiş. yok! kalmamış dünyada dinozor minozor. bu amına koduğumun da içine oturmuş dinozorların yok olması. milyonlarla yıl çalışmış uğraşmış. bilimsel deneyler falan. valla detayını sormayın, o kadarına kafam basmıyor ama bi' evrim formülü bulmuş. hah, şimdi oldu derken evrim olayı ters gitmiş tabii. bi' bakmış maymunlar insan oluyor, başka bir şeyler bambaşka şeyler oluyor, bir tek dinozor olması gereken tavuklar dinozor olmuyormuş. normal tavuğu denemiş, yok. "hormonları tam oturmamıştır civcivi deneyeyim" demiş, yok. gitmiş köy yumurtası almış üzeri boklu olandan onunla denemiş yine yok! senin derdini sikeyim! insanı yaptın, bas git işte! ne zorluyorsun? allah mısın ibine? neyse, bu orr ümidi kesmiş tabii. ''bırakıyorum bu işleri. madem dinozorları yok ettim, o zaman diğer canlılar için yaşayacağım. neticede onları da ben yarattım. bu da benim dünyaya borcum'' demiş. ta ki yanlış sipariş gelene kadar... bir sabah kahvaltıya hatun çağırmış. konservatuar hocası mıymış neymiş. hani her şeyi yaptı, bir sikinin keyfi kaldı. dolabı açmış, bir bakmış yumurta yok. şu uygulamalar var ya, oradan yapıştırmış siparişi. sipariş bir gelmiş... yumurta diye seçtiği bıldırcın yumurtasıymış. hatuna demiş ''ya sana omlet yapacaktım ama evde sadece bıldırcın yumurtası var''. hatun da ''senin kafanı sikeyim amına koduğumun çocuğu'' diyememiş tabii. ''ay bıldırcın yumurtası ses telleri için çok faydalı. böyle kırıyorsun, çiğ çiğ hüüüüp yu... ay bu neee!'' derken bir bakmış, yumurtanın içinde olgunlaşmaya başlayan bir bıldırcın! bizim orr bıldırcını görünce kafasında şimşekler çakmış. sonra hatuna da çakmış. onu gönderdikten sonra deneyine bu sefer bıldırcın yumurtasıyla başlamış. allah'ın hikmeti işte, bu sefer olmuş. bıldırcın bir büyümeye başlamış, abov! önce basit şeylerle beslenirken sonra yetmemiş tabii. hatta bir gece evden gizlice kaçmış. bu evdeki etlerin kokusundan kasabın yerini ararken bizim bu eleman onu görmüş. profesör sonra bu elemanı kaçırıp evine kapatmış. siber mind set'iyle hafızasını silip, onu bırakacakken boyum kadar dinozor bıldırcın elemanı laps diye yemiş. tek lokmada. notta öyle yazıyor. sonra bıldırcın yine kaçmış. bu seferki malum, nuri amca. bıldırcın depodaki etleri çaktırmadan yerken nuri amca'ya yakalanmış. nuri amca tabii onu görünce neye uğradığını şaşırmış. hemen küreğe davranmış ama bıldırcın onu soslu tavukların olduğu yere doğru itmiş ve tüm soslu tavuklar adamın üzerine dökülmüş. anlayacağınız nuri amca s.o.s. vermiş hahahaha! tövbe tövbe. nuri amca'nın soslandığını gören bıldırcının ağzı sulanmış ve nuri amca'yı oracıkta yemeye başlamış. dışarıdan profesör or'un geldiğini görünce hemen yemeyi bırakmış ve eve doğru gitmiş. bıldırcın da olsa evlat işte. baba sözü dinliyor. helal olsun valla. profesör or da hemen kamera kayıtlarını silmiş falan. bildiğiniz klasik şeyler. ya da bilmediğiniz. sonra bu olay büyüyüp, sokağa çıkma yasağı başlayınca evde erzak azalmış. profesör or, bıldırcını besleyemez olmuş. önce ne yapacağını bilememiş. utana sıkıla, alışveriş saatlerinde tüm etleri almış. sonra baktı o da yetmiyor bir de işler çığırından çıkıyor; bir karar vermiş. dünyayı terk etme zamanı gelmiş. yıllar önce evin ön bahçesinin altındaki laboratuvarında yaptığı uzay gemisine dinozor bıldırcınıyla birlikte binmiş ve sssssssssiktir olup... yaaa.
-
gördün mü orrrrrrospu çocuğunun yaptığını? ya da profesör or'un. tam adıyla, profesör doktor mete or'un. zaten ismi de oradan geliyormuş. mete or, meteor. kapiş?
-
şimdi diyeceksin ki "bilader olur mu öyle şey amına koyayım?" diye. olmaz. olmadı da zaten. bu anlattığım, uyku tutmayan yazarımızın tutmayan bi' hikayesi. şimdi müsaadenle, vapur da kıyıya yanaşıyor biliyon mu? şurada bizim simitçi hayri var. izmirli. gerçi o gevrek diyor simite. bazen gidiyorum, ''simitler gevrek mi hayri abi?'' diyorum. o da ''gevrekler zaten gevrek'' diyor. garip adam. buraya kadar okuduysan sen de garipsin. hadi eyvallah.