26 Şubat 2021 Cuma

vay anısını: doğuş

kaldığım yerden devam...

sene, 1988. annem ve babam o sıralar milletin sarsılmaz iradesinin temsil edildiği, 06 plakasıyla tüm yurda nam salan ve henüz ezhel denen autotone'cunun esamesinin okunmadığı biricik başkentimiz ankara'da yaşıyor. hatta sanırım yeni taşınmışlar. annem ev hanımı, babam pazarcı. üstelik bizimkiler daha yeni evli ve her yeni evli çift gibi bu tatlış evliliği sevimli bir çocukla taçlandırmak istemişler. işte o çocuk... 

ben değilim.

ilk çocukları düşmüş. acı ama gerçek. sad but trueahhh. ama onlar için. çok heveslenmişler fakat ne yazık ki ilk denemeleri başarısızlıkla sonuçlanmış. olsun. kısmet değilmiş. canları sağ olsun. kısa süre sonra sivaslı genleri onları dürtmüş ve hemen bir deneme daha yapmışlar. dostlar, size yemmin ediyorum, ortaya 1989 model bir şaheser çıkarmışlar. yani beni... ikisinin ne kadar çekilmez geni varsa, hepsi tek bir vücutta hayat bulmuş. canım ben. beni gidi beni. mehhh... iyi bok yemişler. 

neyse, ben doğunca herkes çok sevinmiş. özellikle baba tarafım. mesela en küçük amcam ben doğar doğmaz hastanede dolar falan dağıtmış. keşke bana banka hesabı açsaymış... haaa, niye en çok baba tarafım sevinmiş? çünkü baba tarafımdan ağa torunuyum. diyeceksiniz ki "ağa oğlu pazarcı olur mu amk?". bal gibi olur. o ayrı hikayenin konusu. muhattabı ben değilim. babiş. kapiş?

doğumdan kısa bir süre sonra annem doğumhaneden normal bir odaya taşınmış. beni de kucağına almış. o zamanlar saçlı, stajyer bir dünyalıyım. oksijen ciğerlerimi yakmış, viyak viyak bağırıyorum. adeta anneme önümüzdeki yılların spoiler'ını veriyorum. baba tarafından bazı halalarım, amcalarım da yanımıza gelmiş. her şey iyi, güzel ama bir şey eksik. henüz bir adım yok. 

şimdi, ağa torunuyum ya, sülalede de şöyle bir durum var. bizim sülalede birkaç göbektir, bazı isimler hep tekrar etmiş. "haydar, hüseyin, haydar, hüseyin, haydar, hüseyin..." bunun sonu yok. anlayacağınız, verimli döller içinde bir kısır döngünün içine doğmuşum dostlarım. 

acaba yeni doğan bebeğin adı ne olacak? kısa bir çiş molasından sonra yazımız devam ediyor...

3 bira sonrası işemeyi çok seviyorum. aslında seni de seviyorum ama burada konu sen değilsin. konu doğrudan benim. sorry beç.

ortamda biri, adımın ne olacağını sormuş. baba tarafımdan biri de atlamış "tabii ki hüseyin olacak". öff... haydar'ın oğlunun adı başka ne olacak zaten? hüseyin. zaten dedem de ben doğmadan birkaç ay önce ölmüş. yani kaçarı yok. kesin benim adım hüseyin olacak. ortamda bana hüso diye seslenecekler. hüs diyecekler. ben höst diyeceğim... dahası, benden önce doğan bir sürü kuzenimin adı da hüseyin ve onların adının hüseyin olması, benim adımın hüseyin olmaması için gerekli bir sebep teşkil etmiyormuş. ne kadar hüseyin, o kadar aka imiş. hayır, bir de ben haydar'ın oğluyum. yukarıda dedim ya, "haydar, hüseyin, haydar, hüseyin..." ağalar böyle gidiyor. ben isim torunuyum. doğmaz olaydım...

...derken benim güzel annem, o güzel sesini çıkarmış. ilk defa bir gelinin sesi çıkıyor. "siz maden hüseyin olsun diyorsunuz, ben de ali olsun diyorum." kendi babasının adı. yani diğer dedem. onu da hiç görmedim. ay... doğmayın dedeler... hayata ultra premium alevi olarak başlamama ramak kalmış. annem ve baba tarafımdan bağzı akrabalar isim konusunu gerekli yere uzatırken kapıda biri belirmiş. haluk abi. babamın halasının oğlu diye biliyorum. dayısının da olabilir. bilmiyorum. ama haluk abi'yi biliyorum.

haluk benim yanıma gelmiş. agucuk bugucuk faslı derken isim tartışması yine alevlenmiş. hani filmde vardı ya "hızır idi, yunus idi..." aynısının lacivert hali. tüm bu tartışmaları dinleyen haluk abi, çözümcü olacağım diye ortaya üçüncü bir isim atmış; "doğuş olsun adı." tabii millet "ne alaka?" demiş. haluk abi de doğuş'un hikayesini anlatmış. şimdi size orijinal doğuş'u bildiğim kadarıyla anlatacağım.

doğuş, haluk abi'nin çok yakın bir arkadaşı. tek başına yaşıyormuş. ev dışında sürekli birlikte zaman geçiriyorlarmış. bir süre sonra haluk abi, doğuş'a ulaşamamış. gittiği mekanlara sormuş, kimse görmemiş. evini telefonla aramış, cevap veren olmamış. dayanamayıp, evine gitmiş. evin önü kalabalık. sormuş etrafa "ne oldu?" diye. "doğuş" demişler, "öldü." haluk abi inanamamış. "nasıl ölür?" demiş, "daha geçen beraberdik..." 

ya yanlışlıkla, ya da intihar bilmiyorum ama doğuş, duş almak için küvete girmiş. bana anlatılan, duşu bittikten sonra küvetteyken saç kurutma makinesiyle saçını kurutmak istemiş ama dengesini kaybetmiş, küvete düşmüş ve elektrik çarpmasından oracıkta can vermiş. yani, hangi açıdan düşünürsen düşün, çok kötü.

haluk abi bundan dolayı benim adımın doğuş olmasını istemiş. tabii kimse onu dinlememiş. "hızır idi, yunus idi" durumu aynen devam... derken içlerinden biri "maden karar veremiyoruz, bari kura çekelim." demiş. dünya için küçük, benim için büyük bir mantık belirtisi. bakalım ne olacak... kağıtların içine hüseyin ve ali yazmışlar. haluk abi oraya doğuş'u da ekletmiş. diğerleri önce biraz mırın kırın etmiş ama sonra el mecbur, kabul etmişler. bir poşet bulunmuş, kağıtlar o poşetin içine konulmuş. akrabalarımdan biri kağıtları iyice karıştırmış. ulan zaten üç isim var... ve o an. eline bir kağıt almış, yavaşça açmış. "doğuş" çıkmış. tabii baba tarafı beşiktaşlı. hemen "olmaz öyle saçma şey" demişler ve bir kura daha istemişler. fenerbahçeli olsalar, kesin şike yaparlar...

ikinci kura çekimi için kağıtlar tekrar poşete konmuş. hepsi usulca karıştırılmış. ortamda bir sessizlik hakim. buna ben dahil. hiçbir şey anlamasam da, bu konunun ciddiyetini anlamışım. sevgili akrabam elini poşetten içeri sokmuş ve seçtiği kağıdı çıkarmış...

doğuş.

beşiktaşlılık bizimkilerin kanına işlemiş. haketmedikleri şampiyonlukları saydırmadı mı zaten bu iki yıldızlı padavanlar? bizimkiler de öyle. "olmaz" demişler. "bir daha çek şu kurayı ama bu sefer düzgün çek." breh breh breh... benim tatlış akrabam bir kura daha çekmiş. bu sefer usulca da değil. pata ve küte. sonuç?

yine doğuş.

üç sene üst üste şampiyon olduuum! isimlerin kralı olduuuum! 
isimleriiiiiii kura seçeeeeer, kurayı da doğuş akaaaa.....

baba tarafım yine isyan edecekken annem devreye girmiş. "tamam, adı doğuş olsun." demiş. artık, kendi babasının adından vazgeçmiş. aşırı mantıklı karar. zaten yeni doğmuşum, adım da doğuş olsun. hem 7 sülaleye yetecek kadar hüseyin var zaten. bazen ben bile o hüseyin'leri karıştırıyorum. paralel evrendeki rick and morty'ler gibi işte. hepsi amcaoğlu. bir tane de ali var. dayıoğlu. ha, "bu esnada baban neredeydi?" diyecek olursan, kendisi iskenderun'da dükkan açmış ve orayı bizim için hazırlıyormuş. zaten ben doğduktan 2 ay sonra oraya taşınmışız.

işte güzel insan, ben böyle doğdum. benim adım da böyle kondu. sen de bundan yıllar sonra bir şekilde beni tanıdın. ama iyi, ama kötü. bunu okuduğuna göre de adımı unutmayacaksın, o kesin. 

sevgiler, saygılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder