7 Şubat 2021 Pazar

vay anısını: sadettin teksoy

sanırım 11 yaşındayım. ilkokul yeni bitmiş, ilk defa takdir almışım. bu annem ve babam için çok önemli çünkü dinlediğim müziklerden, çizdiğim resimlerden, okuduğum dergilerden hatta (kaderin cilvesi) yazdığım yazılardan dolayı benim satanizme özendiğimi falan düşünüyorlar o zamanlar. 90'ların sonuydu galiba? doğru lan, 11 yaşındayım işte. televizyonda boy boy akmar pasajı ve satanist avcıları. akmar o sıralar cehennemin dibi olarak gösteriliyor. ulan hadi akmar'ı geçtim, murat kekilli'ye bile satanist diyorlar. o derece. ben kekilli'yi sevmezdim ama maalesef okul servisinde çalan tek kaset oydu. kepçe kulaklı bir çocuk da sürekli şarkılara eşlik ederdi. hatırlarken daraldım. mehhh...

neyse, ben takdir belgesini alınca, bizimkiler bayağı bir mutlu oldular. ödül olarak "hadi seni zeki amca'nın yaz kampına gönderelim" dediler. zeki amca da bizim çapraz üst komşu. arsuz'da öğrenci kampında yönetici. "olur" dedim bizimkilere. çünkü olmaz dersem dükkanda çalışacağım. o sıralar dükkanı pek sevmiyorum. 

karşı komşuyla falan da konuşmuşlar. onlar da süleyman'ı kampa gönderecek. sonradan öğrendik ki başka komşular da çocuklarını gönderiyor. hayırlısı... bankaya para yatırma, sağlık taraması vs. derken kamp günü geldi çattı. babam bizi arsuz'a götürdü, zeki amca'ya teslim etti. cebimize de şimdinin 50 lirasına denk bir para koydu. gazladı, gitti. sanki 11 yıldır bu anı bekliyor gibiydi. 

herkesi ortada topladılar. takım liderlerleriyle tanıştırdılar. liderlerden biri eylem abla. zeki amca'nın büyük kızı. özel biri ama onu benim için özel yapan bu kamp değil; ilk elektrogitarımı ve amfimi onunla birlikte almam. konu dağılıyor, dağılmasın.

bizi böldüler takımlara. liderimiz seksi bir abla. eski voleybolcuymuş. süleyman'la aynı takımdayız. dahası, aynı odadayız. sanırım küçük bir torpil durumu. odada bir de antep'ten gelen bir arkadaş var. varsayalım ismail. komik çocuktu ismail.

kampta şöyle bir durum var: her takım, haftanın bir günü gösteri yapacak. şarkılar, türküler, oyunlar, taklitler... seksi takım lideri sordu "kim neyi yapmak ister?". ben en başta, fıkra anlatsam mı diye düşündüm. sonra bunun pek de iyi bir fikir olmadığına karar verdim ve daha kötü bir fikri seçtim: taklit. hem de kimin taklidi? sadettin teksoy. sokarım böyle işe...

zaman geçiyor, herkes gündüz eğlenirken, gece yapacağı gösteriye çalışıyordu. sadettin bey hariç. öyle bir özgüvene sahiptim ki sanki sadettin teksoy bendim. hallederim dedim. insanlar uyardı. "dooş çalış", "dooş prova yap". yapmadım. ta ki gösteri saati gelene kadar... 

sahneye çıkmama 10 dakika var ve ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yok. o an aklıma bir fikir geldi. kantinden aldığım boş dondurma kolisini süleyman'a verdim kamera gibi tutsun diye. belki de sahnede olmanın gerginliğini atmak için. bilmiyorum. plan şu, ben abuk sabuk bir şeyler söyleyecem, sonrasında da sokarım diyecem olay bitecek. fakat sokma kelimesinin cinsel yönünden haberim yok o sıralar. e çocuğum. bilsem, olay başka yere giderdi. onun yerine hiçbir şey yolunda gitmedi.

çıktık sahneye süleyman'la. karşımızda 500 kişi. arkamızdaki masada zeki amca, eşi, çocukları, takım liderleri, bizim seksi lider. benimki düğme gibi oldu. acil çıkış düğmesi... aralarda ne dediğimi hiç hatırlamıyorum. sadece birkaç kez "sokarım" dedim ve parmağımı süleyman'ın gözüne soktum. hausdhausd :D korkunç! resmen fazia! sonrasında da mikrofonu yere attım, "ben gidiyorum" dedim. mutsuz bir şekilde sahnenin arkasında dururken bizim seksi takım lideri yanıma geldi. bana sarıldı, beni teselli etmeye çalıştı. olur öyle, falan fıstık... çocuk avutuyor işte, ne yapsın? ama sanırım o an ergenliğe ilk adımımı attım. benim düğme meğer çocukluktan çıkış düğmesiymiş.

velhasıl-ı kelam kamp birkaç gün daha sürdü. denize girdik. akşamları arsuz'da dolaştık. limon dondurması ve bici bici yedik. kızlarla muhabbetler falan derken son gün geldi. giderken hepimiz çok ağladık.

vay be, gece gece aklıma gelene bak...
ben, sadettin teksoy.
sokarım böyle anıya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder